a Şeytanın işbirlikçileri kimler acaba?

Bugün bu başlığı okuduğumda hatta dün de bu başlığı gözden geçirmiştim, aklıma ilk takılan şu oldu, bu konuyla
alakalı en son hayatımda ne yaşadıysam biraz da o taraftan dem vurmalıydım bugünki yazımda. Tüm web sitelerim ve
dahi yazılarımın herhangi birsinde bu konuya değindim mi bunu tam bilemeyeceğim şu an ama, ben işlediğim
konuların hepsini, önceden zihinsel/ruhsal bir empirik/sistematik/metodolojik (yöntem bilimi) olarak hem algılyor ve
bizzat onları yaşıyor hem de onları çok önceden başlıklar adı altında ana notlar olarak kaleme almış bulunuyorum
daha sonra ise onları yazıya dökme işi geliyor.

Bu demek oluyor ki benim sitemde yazmış olduğum herhangi bir yazımın ana temasını önce bizzat canımda yaşıyorum
(empirik), sonra onu algılıyor ve onun üzerinde çalışıyor onun ne olduğunu anlamaya koyuluyorum, daha sonra ise
bendeki olan bu sorunları acaba kimler daha (dünyaca) nasıl yaşayıp ve ne olarak adlandırmışlar bunu inceleyerek
yaşadıklarımla ilgili zihnimde bir ortak kaynağı belirlemiş oluyorum. Bunları yazıya döktüğüm vakitlerde ise, onları
yazarken en son ki bu konuda hangi örneklerini yaşamışım o örnekleri vermeye çalışıyorum okuyanlara.

İşte bugünki bu konuda da en sonki yaşamış olduğum acı bir olayı anlatacağım. Böyelikle hem ana temayı işleyeceğim
hemde ona hayatımda yaşamış olduğum örneklerle de pekiştirmeye çalışacağım nasipse.

Gayet tabii ki bana danışmaya gelen arkadaşlarımın da aynı zamanda neredeyse aynı denilecek kişisel gelişim
konularıyla empirik ilgilenmiş olmaları. Zira bu işin doğası zaten de budur, bir travmayı önce canında bizzat yaşarsın ki
o travmanın ne olup ne olmadığını idrak etmiş olarak o travmanın adını/sanını/semptomunu/kendisini sana nasıl
hissettirişini algılayıp onu metodolojik olarak kategorize edip diğer başka travmalarının iyileşmesine geçiş yababilesin.
Çünkü benim şu anki bilinç durumuma göre bir insan ancak canı çok yanarak algılamayı ve kategorize etmeyi
başardığı travmasını aynı zamanda bir başka kişide hisseder ve keşfeder ve dahası ona bu konuda rehberlik yapabilir.
Bunun aksisi ise insan bizzat canında yaşamadığı ve içselleştirmediği bir konuda başkasına nasıl ahkam keser ki? Bu
tamamen bir adaletsiz davranıştır ve kişisel gelişmeye hiçte yakışmayan bir ahlak dışı yapıdır.

İnanılacak gibi değil ama ben bu şekilde hal ve hareket içerisinde olan birçok – yine dünyaca! – psikolog, psikiyatrist,
eğitmen, terapist, psikolojik danışmanlara bizzat denk geldim. Benim için bu konuda ölçü gayet net ve belli artık!: İçi
dışı bir olmayan bir insan yapısı ya şizofrendir ya psikopat (veya diğer türlerindendir) ya da bir takım korkularından
dolayı kendisini olduğu gibi göstermekten kaçınan bir kişidir. Yani bu kişi eğer ki ya psikopat ya da şizofren ise, kutsal
olan meslekler adı altında kendisini tamamen saklayan, açık etmeyen ve dolayısıyla da bu kişi tam da şeytanın bir iş
birlikçisi demektir.

Bu kişinin artık egosu onun putu olmuştur ayrıca da bu işi sadece kişisel çıkarları için yapmaktadır, örneğin bir diğer
taptığı putlarını da elde etmek için: Para, mal mülk, şan şöhret falan filan. Tanrı’nın Kur’an’daki geçiş yapmış olduğu
putları sadece birer hakiki elden oyma ve inşa edilmiş bir put olarak algılamamalıyız, zira para da bir puttur,
iyileşemeyen davranış örüntüleri de birer puttur, şeytana tapmakta bir puttur. Yani dünya alemdeki herşey, biz ona
karşı eğer ki algımızı ego bazında çevirmeyi başarmışsak o bizim putumuzdur artık. Bu aynı zamanda da demek oluyor
ki ben her neye karşı aşırı odaklanırsam ruhum da Allah’tan o denli de kopmuş demektir. Bir gerçek artık su götürmez
ve açıktır ki benim için, ben neye çok tapıyorsam, imtihanım da odur ve Allah’ımı o dünyasal çokça zayıf ve vasat olan
şeye (haşa) değişmişimdir bu da bir başka tür şeytani iş birlikçiliğidir.

Ve hiçbir zaman untumamalıyız ki alemleri yaratmış olan Allah’a aittir şu alemdeki (ve başka alemlerdeki olan alemler)
var olan herşey. Şu anda şu yazmış olduğum yazılar da Cenabı Allah’ın bana bahşetmiş ve benim ruhumdan süzülerek yaşanmış ve yazmakta olduğum ancak ve ancak kayıtsız şartsız yine Allah’a ait bir mülktür.

İyilik namına ne varsa şu alemde Allah’a aittir, kötülüğe ait ne varsa bizlerin ya hatasıdır, ya kaderidir, ya alması
gereken bir dersidir, ya da bizi Allah’a götürebilecek olan bir köprüdür.

Ali İmran 28. Ayet/Yaşar Nuri Öztürk meali/kaynak: https://www.kuranayetleri.net

Şöyle yakar: “Ey mülkün Mâlik’i, sahibi olan Allahım! Sen mülk ve saltanatı dilediğine verir, mülk ve saltanatı dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltip aziz edersin, dilediğini alçaltıp zelil kılarsın. İmkân, mal ve nimet senin elindedir. Sen, herşeye kadirsin.

Kaynak: pinterest.de

Tekrar şeytani iş birlikçiliği konusuna geri dönersem, bilmeliyiz ki şeytan tapınakları yoğundur burada ancak birkaç
tanesini daha vermekle yetineceğim sevgili yoldaşlarım. Ama tavsiyemde odur ki lütfen herkeste araştırsın bu konuyu
ve bana ulaşarak tamamlasın benim eksiklerimi: Anababasını idealize etmiş olarak onlara tapanlar; arkadaşlarına
tapanlar; Allah kelamı içermeyen kitaplara tapanlar; finansal sektörlerle ilgili konulara tapanlar; iyilik adı altında dev
ve sonsuz insani hakları çiğneyenler; Allah’ın emretmiş olduğu şekildeki adalete uygun kanunlar üretip ve onları
hayata geçirmeyenler…

Dürüstlük pahalı bir mülktür, ucuz insanlarda bulunmaz

Hz. Ömer

09.11.2022/11.04.2023

Elmas