Şizofreni tam olarak nedir?
Şizofreni tam olarak nedir?

Şizofreni tam olarak nedir?

Şizofreni tam olarak nedir?

Şizofreni öyle bir davranış kalıbı kalabalığı ki ve de çeşitliliğini içinde barındıran bir sinsi hastalık türü ki, henüz tam araştırılmışta değil bana göre. Zaten de şu anki dünya çapındaki bulunan ve adını bilim olarak koymuş bir mekanizmanın da epey zaman önce bana göre inandırıcılığını yitirmiş olmasıyla birlikte ben yinede araştırmalarımda baz olarak o bilimden faydalanacağım. Çünkü o bilimin içerisinde de olaki doğruluk payı olan içerikler mevcut olmuş olabilir. Zaten bir konunun doğruluğu ve yanlışlığı ancak o konuyu defalarca bıkmadan yılmadan tekrar tekrar araştırmaya ve hakikate böylece daha da yaklaşabilmiş olmakla ilişkili ve bağlıdır.

Yani ben dünyaca varsayılan bilimi de burada yeriyorum. Eğer ki gerçeklere doğru yol alacaksak, elimizde bilgi konusunda ne var ne yok onu bir kez daha ve bir kez daha ve daha da gerektiği kadar daha daha da araştırmalıyız ki, asıl hakikati belki kavrayabilmemizi yüce Hakk bize nasip ede. İşin aslı şu ki, bilim yeniden/tekrardan Tanrı’nın emretmiş olduğu tartıdan ve adalet aynasından süzülerek yeniden keşfedilmelidir.

Önce şizofreniyi şuan ki dünyaca geçerli olan ‘bilim ve tıbbi’ terimleriyle ve de benim yıllarca avrupa standartlarına göre dersini almış olduğum şekliyle vereceğim, akabinde ise şizofreninin benim iç dünyama yansımış olan bölümlerini, kategorilerini ve dahası semptomlarını burada inceleyerek vermeye çalışacağım.

Zira benim geneli oldu bitti bir felsefi bir anlayışım vardır: Birileri tarafından söylenmiş veya kanıtlanmış bir konuyu sadece onların gözüyle ya da iç dünyalarıyla o konuyu keşfetmiş halleriyle değil de buna ek olarakta, kendim bizzat etrafımdaki o konudan dolayı muzdarip olan birçok kişilerin hallerini/tavırlarını/davranış örüntülerini de detaylarına varana kadar incelerim. Tek tek geçiş yapıyorum, bilim adamlarının/kadınlarının o ortaya atmış oldukları o hastalıkla veya konuyla alakalı fikirlerini/kanıtlarını. Bu benim için çok önemli, çünkü benim de o malum konuyla alakalı kendime ait derin araştırmalarım mevcut olmuş oluyor. Bu incelemelerim/gözlemlemelerim ise hemde tek bir konuda dahi bazen yıllarca sürebiliyor.

Bu konuda basit bir örnek vermek gerekirse, şu örneği verebilirim: Ben, bazı bilim adamlarının/bilim kadınlarının, bazı kanıtladıkları konularda kısmen hakikatlere ulaşmış olduklarını gördüm. Onların bilimlerinin doğru olup olmadığını da aklımın aldığı kadarıyla Kur’an ışığında keşfetmeye çalıştım. Ve daha sonra bir de baktım ki onlar bir başka önemli konuda ise ikileme düşmüşlerdi, bu beni hayretlere düşürmüştü. Mesela onların sadece ve sadece Hz. İsa’yı – haşa ve çok haşa – “Tanrı” olarak kabul etmiş olduklarını ve asıl Tanrı’yı da gizli bir şekilde alttan alta reddettiklerini gördüm, oysaki bilmiyorlardı Kur’an’ın bu konudaki kesin tavrını ve emrini:

Meryem Suresi 91. Ayet

Rahman’a çocuk isnadında bulunmaları yüzünden, neredeyse gökler
çatlayacak, yer yarılacak, dağlar yıkılıp düşecektir.

Ve şimdi soruyorum bilimcilere: Kur’an’ı baz almazsan bir bilimi açığa vurabilmek için ne derece doğru ve hakikatlı olur o ortaya attığın bilim veya onun içeriği?!

İşte bunun içindir ki çok diliyorum, dünyadaki şu anki bulunmuş olan/bilinen bilimin mutlaka ve mutlaka Kur’an ışığından geçirilerek ve tartıp ölçülerek süzülüp insanlığa yeniden sunulmasının gerekliliğini. Arkadaşlar bu konuyu daha sonra yine teferruatlı bir şekilde İnşAllah işleyip buraya aktaracağım.

Evet, gelelim şimdi Tanrın’nın bana yüce kudretli lütfuyla nasip etmiş olduğu o konudaki bilgileri de kaleme alışıma. Ayrıca da bilim konusunda benim ilgi alanıma düşen bazı kategorileri de birkaç farklı ülkenin o konudaki bilim anlayışını da inceleyerek baz alıyorum. Benim araştırmalarım ise bunların hepsinin en sonunda yer alıyor. İçimdeki bir ses, herhangi bir konunun da araştırılmasının bu şekilde olması gerekliliğini bana defalarca da vurguladı.

Peki, şizofreni aslında tam olarak nedir ve onun tanımlası nasıl olabilir?: Şizofreni bir psikoz (ruhsal bozukluk) çeşididir hemde ağır hatta en ağır cinsinden olan bir psikolojik hastalıktır. Hastalığın temelinde yatan ruh hali ise, hastaların

– gerçekte var olmuş olan realiteyi tamamen değişik algılamış olmaları,

– zaman zaman kendilerini başka bir alemde/boyutta yaşıyor olduklarını zannetmeleri,

– düşüncelerinde, hislerinde ve evreni algılama konusunda ritm ve akış bozukluğunun mevcut olduğunu.

Demek ki şizofreniye yakalanmış bir kişinin ağzından, dahası ‘kalbinden’ bize süzülerek gelmiş olan düşüncelerine/bize karşı sergilediği duygu durumuna vs. dikkat kesilmek ve onları irdelemek! zorundayız: Çünkü o kişi realite (gerçekler/hakikat) ile illüzyon (düş/hayal/kuruntu/sadece o kişiye ait bir duygu durum gerçekliği/sanrı/yanılsama vs.) arasını tamamen şaşırmış vaziyette.

Burada gelmişken yazma gereği görüyorum: Ben uzun zamandır şizofreni teşhisi koyduğum kişilerin ağzından çıkanlara inanmıyorum. Ve hatta onların ne denli çarpıcı ve tamamen ustalık bir halde hatta bunu yıllar yılı süren/sürdürebilen bir tavırla yalan konuşabilme/konuşmayı tamamen içselleştirmiş olduklarına çokça şaşıp kalmış ve halen de şaşırmaktayım. Bana göre yalan konuşmayı prensip haline getirmiş ve etrafına da bu yalanları türlü entrikalarla satmayı başarmış olan bir yapının, şizofreniye tutulmuş olma potansiyeli oldukça yüksek.

Yalan konuşan kişi demek iki yüzlü olan bir mekanizmayı içinde taşımak demektir, bu açık ve nettir. İşin en çarpıcı yönü ise, iki yüzlülük hastalığına tutulmuş olan bir kısım insan, ağızlarından çıkan kelamın bir yalan ve uydurma bir lafız olduğunun dahi farkında değiller. Burada tamamen bilinçli olarak yalan konuşmayı prensip haline getirmiş olanları narsistik psikopatları bu konudan elbette ayrı tutuyorum,  o da zaten ayrıca bir araştırma konum benim. Yani düşünsene, aklın alıyor mu?, bir kişi öyle bir şekilde bize yalan konuşabiliyor ki, biz eğer o kişinin içindeki yatan negativiteyi yakalamayı başaramazsak o kişinin her dediği yalana, o yalan bir gerçekmiş gibi inanacağız? Hadi şimdi bir düşün, şimdiye dek kaç kişinin bazı konularda defalarca yalan konuştuğuna ve bu yalanı da aslında içşelleştirmiş olduğuna denk geldin sen? Çünkü yalanın azı çoğu yoktur!! Yalanın pembesi mavisi de yoktur!! Zira yalan ya vardır ya da yoktur.

Kur’an Tevbe Suresi 77. Ayet

Allah’a verdikleri sözden döndüklerinden ve yalan
söylediklerinden dolayı Allah, kendisiyle karşılaşacakları
güne kadar onların kalplerine iki yüzlülük sokmuştur.

Ne var ki bu konuları incelerken hayat beni başka bir konuya daha geçiş yapmamı sağladı: İnsanların çoğu etrafındaki bulunan kişilerdeki mevcut olan hastalığa tam hakiki teşhis konulmasından da gizliden gizliye çok korkmaktalar. Dahası hasta yakını hasta olan kişinin hastalığını öğrendiğinde bunu derinden derine, kendi ruhunun el verdiği kadarıyla dahi inceleme gerekliliği duymaz. Ya sen, hakikatın peşinde koşmamayı yoksa hayat ve yaşamak mı ‘zannettin?!’… Nedir bu korkuların altında yatan peki??: Hakikati öğrendiğimiz an, o kişiyle alakalı şimdiye dekki bilincimizdeki var olmuş olan ‘gerçeklerin’ altında bir yalan yatmış olma ihtimali… Düşünsene, bu kişi örneğin ya annen ise?!…

Neyi seçeceksin peki hayatının devamı için: Yalan konuşan o kan bağın olduğu o kişinin hastalıklı dediklerine inanarak onu mu, yoksa Allah’ın Kur’an’daki emrine mi uyum sağlayacaksın??! Hangisini seçeceksin?? Üstelik o yalan konuşan kişiyi tercih ettiğin vakit, sende o yalana iştirak etmiş vaziyettesin. Cehennem mi Cennet mi??

Evet, gelelim şizofreninin semptomlarına: İsviçreli psikiyatr Eugen Bleuler ve Alman psikiyatr Kurt Schneider şizofreni hastalığını derinden derine araştırmışlar. Eugen Bleuler’e göre semptomlar şunlardır:

Ana semptomlar

a) Asosiyasyon gevşemesi (Asosiyasyon:

Temelinde birbirleriyle alakası olmayan farklı konular hakkındaki algıların başka bir konuyu öğrenim aşamasında birbirleriyle buluşup ortaklaşan o öğrenimle ilgili o konu hakkında yeni bir bilincin meydana gelmesidir);

b) Asosiyasyon ile beraberinde gelen düşüncede biçim bozukuluğu;

c) düşünce dağınıklığı;

d) duygu durum bozukluğu: Ağızdan çıkan laf ile hissedilen duygunun arasında bir iletişimin olmayışı ya da ağızsal ve düşüncesel ikilik/ikilem;

e) otizm/içe dönüklük durumu;

f) ambivalans/hislerde kararsızlık/ikircikli duygu;

g) idrak ve algılama bozuklukları ayrıca halüsinasyonlar (varsanılar/var olmayan bir olayı var zannetmek/sanrı);

h) düşüncede içerik bozukluğu ve sanrı/kuruntu/takıntı;

i) katatonik şizofreni (ruhsal ve vücutsal hareketsizlik: ruhun bir şeye/davranışa/davranış kalıbına/travmaya vs. takılı kalmış olduğundan dolayı bunun artık vücuta yansımış halini vücutta bir tutulmuşluk/tutukluluk olarak görme ve algılama durumumuz.

Bu semptomları burada sıralıyorum ki şizofren olan birisini artık hafife almayı bırakalım diye! Bir şizofren yaratığın neler yapabileceğini ve içindeki bulunduğu o amansız ikilem/ikiyüzlülüğü yüzünden toplumu bozguna uğratmasına artık müsade vermeyelim! Onu sadece içinde barındırdığı semptomları yüzünden kendi kendimizi uyuşturarak ‘bu sadece bir grip algınlığı gibi birşeymiş’ deyip geçmeyelim diye! Bunu zaten yıllardır yapıyoruz. Bunlar sadece kendimizi mışıl mışıl ruhen uyutmaya yaradı: Şizofren kişi işte böyle böyle ruhumuza arafını devşirebildi, çünkü biz onu çokça hafife aldık.. Sağlıklı bir arafta olmazsak Allah’ı nasıl bulacağız peki?!!

Gelelim şizofreninin bir travma çeşidi oluşuna: Bir kişi çok ağır bir travma yaşarsa ki bu her türlü travma (ruhi zedelenme) olabilir ve de kişi o olayı ruhen hazım edemeyeceği türünden yaşamışsa, içinde takılı kalmış olduğu o travmanın sonucu olarakta bunun da vücuta/ruha şizofreni olarak yansımasını görürüz. Esasen travmanın her türü her insanda, o insanın zihinsel hassasiyetine bağlı olarak tecelli eder. Semptomlar kendisini üç aşağı beş yukarı bize aynı gösterirler ama kişinin yaşamış olduğu o travmanın zalimliğini ancak o kişinin zihinsel/ruhsal akış ve duygu durum algılama meselesi belirler.

Travmaların bir diğer özelliği de şu ki, ruhsal yaşanılmış olan o travma her ne ise, her insan tarafından içsel olarak ya bir şizofreniye, ya depresyona, ya korkuya ya da sayısızca başka bir hastalığa akar ve dönüşür ve de kişinin ruhunu dönüştürerek o hastalığa kilitler.

Şizofreni bana göre kişisel bir (Din inancı) inanç türüdür. Yani kişinin içinde bulunan ruhsal mekanizması tamamen kişinin inancıdır/inancı olmuştur: Puta inanır, dedikoduya inanır, başkalarının korkusuna inanır, yalana inanır, hainliğe inanır, ateistliğe inanır, zalimliğe inanır, kötülüge inanır, paraya inanır sadece ve sadece Allah’a inanmaz.

Şizofreni aslında içinde ruhun ikiye yarılmışlığıdır/ayrılmışlığıdır.

Kişi sürekli olarak sağlık dışı bir araftadır.

Kişiye şizofreni hem genetik olarak atasından aktarılmış olabilir, hemde kendi doğru bildiği yanlışları tamamen hakikat kabul ettiği için de ona musallat olmuş olabilir.

Öyle veya böyle, şizofren demek bana göre yalan olan herşeyi kendi içinde yaratıp ve onları bizzat etrafına yutturmayı başarmış olan sistematik metodik bir yapıdır.

O aynı zamanda da umman bir profesyonel entrikacıdır.

Ona dünya alemin genelinde üst rütbelerinde/merkez olan yerlerde rastlayabilirsin.

Bize ters yüz gibi gözüksede bazı şizofren olan yapılar aynı zamanda – zihinsel fonksiyonel olarakta – zekasının başka bölgelerinde bir entellekt veya dahidir. Yani zekasal bir marifeti de mevcuttur, dahası zekasının zede görmemiş olduğu bölgeler de mevcuttur. Bu bölgelerde zekasının zeka derecesi (İQsu) yüksektir. Zaten de bu dahiyane zekası yüzünden de toplumca kabul görmüş bir kişidir. Ama bu olay o kişinin bir savunma mekanizmasıdır: Bu mekanizmayı ön planda kullanarak, şizofreninin kapağını kapatmayı başarmıştır: Senin anlayacağın, çokça negatif olduğu alanlarda bu negatifliği örtbas etmek için, dahiyane merkezini ön plana alarak onu – aklınca – pozitiviteye dönüşmesini sağlamıştır: Kuş bakışı olarak bir ormana baktığın zaman sadece ormanı görürsün ama o orman birçok ve esasen tek tek var olan ağaçlarla bezenmiştir. Ne var ki şu bir gerçek ki, şizofreni kalıbını içinde taşıyan yapının ağzından çıkanla ortaya döktüğü vücutsal hal uyuşmuyor, her ne kadar bir konuda dahi olsa bile. Ben esasen bu dahiliği bile sorguluyorum.

Ayrıca da şizofreni ile psikopatlık (narsizm) neredeyse elele yürürüler: Birbirlerine akışmış vaziyette kendilerini gösterirler, dolayısıyla onları birbirinden ayrıştırmak gerçektende oldukça zordur ama detaylı çalışmalarla elbette mümkündür.

Şizofreni bana göre aynı zamanda da içi dışı yalana bulandığından – ikileme düşmüş olduğundan ve de ruhen ortadan ikiye yarılmış olduğundan dolayı da – Allah’tan tamamen kopmuş ve hatta Allah’ı reddetmiş bir yapıdır. Atetisttir.

Dilinde Allah’ı kabul etmiş gibi görünüp, davranışlarında birçok haliyle Allah’a inanmadığını bizzat gösteren kişidir: İçi başka dışı başka oynar.

Şizofreni bir delilik hali ve bir delilik çeşididir: Tam manasıyla beyni kaymış/akmış bir ‘kişisel yapıdır’. Toplum tarafından kabul görmüş ve tescillenmiş bir yapıdır: Toplumun işine öyle geldiği için kabul buyrulmuş bir kişidir.

Şizofren yapıya, kendi içindeki ruhsal yansımalarının haricinde asla bir şeyi, hele hele onun kişisel inancına aykırı olan veya ona ters düşen herhangi hakikatla iligili bir konuyu/inancı asla ve asla kabul ettiremezsin. Sen ne söylersen söyle, o sana o konunun tamamen tersine çevrilmiş halini anlatır. O gerçekleri ters çevirir ve anlatır: Yalanı hakikat, hakikati de yalanmış gibi anlatır.

Bu deliliği içinde taşıyan kimse şu dünya alemden yeni bir bilim/bilinç elde etme derdinde de değildir, o hep bir teyp gibi habire aynı lafları bilimmiş gibi geveler durur ve o bir deliyken herkese akıl satıp durur. Kendisini çokça akıllı ‘zanneder’, oysaki zihninin birçok alanlarında o bir deli ama sen bunun eğitimini almazsan sana tamamen gizli kalabilen ve görünmeyen bir viraneliktir o. Birçok alanlarda İQ’su düşüktür (burada türlü türlü mevcut olan dünyaca İQ/İntelligenz Quotient çeşitlerini incelemeni tavsiye ederim). Onu gözle görünür olan delilerden ayıran tek şey, kişinin kendi deliliğini çeşitli savunma mekanizmalarıyla başarılı bir vaziyette örtmüş olabilmesidir. Ve şizofreni denen illet, dünyamızda var olan herşeyin arkasına kendisini çok başarılı bir şekilde gizleyebilmiş olan bir olaydır. Burada ben şunu da sorguluyorum: Şizofren kişi bir mekanizmanın arkasına gizlenerek, istediği kötülüğü yapma ayrıcalığına da sahiptir, öyle mi?!, bu mutlaka ama mutlaka sorgulanmalıdır!

Yeri gelmişken dip notlar: Yasallaştrılmış deli: Bir deli, deli olarak – nerdeyse – hemde dünyaca tam manasıyla ceza da almıyor öyle mi? Deli alemi ateşe veriyor ve yasalar önünde ceza almıyor öyle mi? Bozgunculuk yaratan bir deli adalet önünde doğru düzgün yargılanmayacak kadar serbest öyle mi??!! Psikolojik rahatsızlığı olan yargılanmaz mı? Ve yargılanmazsa neden yargılanmaz, bu en çokta kimin işine gelir??!!! Deliyi psikiyatri hastalanelerine sevk etmekle iş bitiyor mu ki? Onu tekrardan topluma kazandırmaya çalışmanın önemi nedir peki, eğer ki üstelik bir de o hastalığın tedavisi hiç yoksa daha icat edilmemişse?! Hadi geçtim bu konudaki şu anki var olan kanunları/yasaları peki Kur’an bu konuda ne der?!

Bir Ayet – Bakara 169:

O şeytan, sizi yalnız kötülük işlemenizi, iğrenç ve çirkin
işler yapmamızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi
hakkında bilgi sahibi olmadığınız konularda hüküm yürüterek
helalı haram haramı helal yapmanızı, böylece Allah’a karşı
gelmenizi emreder.

Devam edelim şizofreni ile ilgili bana bahşedilmiş olan bilgileri incelemeye ve elbetteki onları irdelemeye ta ki hakikatlere erişebilene dek: Şizofren yapı eğitim/bilim/bilinç diye içinde barındırdığı herşey onları derinden derine içselleştirerek eğitimini aldığı konular değildir, onlar ancak ezberine kayıt etmiş olduğu meselelerdir. Ona birşey söylediğinde onun içindeki mekanizma neye el veriyorsa, yani ezberinde ne varsa – tıpkı düğmesine basılınca çalışan bir teyp gibi düşün – sana onu sunar. Yeni bir şeyler asla deneyimleyerek öğrenmez, herşeyi ezberine geçirilmiş olan konulardır. Çocukluktan beri ona ailesi tarafından ezberletilen şeylerdir. Şizofren yapı, ailesinin onu görmek istediği yapıdır. Ben bilinci olmayan bir yapıdır. Ailesi ona, kendi içindeki gerçekleri anlatmaya/göstermeye müsade etmediği için, kişi de asıl gerçekleri tamamen bastırmak zorunda bırakıldığı için, ailesinin ondan beklediği rol ve modeldir şizofrenik yapı. Ailenin burada tek derdi, evlatları ileride aman ha! Allah’ı sorgulayan bir kişi olmasın diye! Çocuk Allah’ı sorgularsa anababasının (yani atasının) ona ezberletmiş olduğu o birçok şeylerin temelinde şeytani bir mekanizmanın yattığını da böylelikle anlamış olacak. Ey akılsız!, zaten de eğer ki yüce Yaratan murat ettiyse, istediği kişiyi iyiye yönlendirerek o anababa diye geçinen ateistlerin oyununu şak diye bozar!

Yasin 82. Ayet (Kün Fe Yekün)

Bir şeyin olmasını mı istedi, O’nun emri bu konuda sadece “Ol” demektir. O da hemen oluverir.

Deliliğin bir başka şekli şimali ise şudur ki, etrafındaki herkesi, kendisinde bulunan ve etrafa bilerek salgıladığı ve etrafını korkuya boğmaya uğraştığı ondaki mevcut hallerin işte kimisi daha

  • günü güne uymayan ruh halleri ve vücutsal davranışları,
  • sağı solu belli olmaya bir hal,
  • bir sonraki davranışları hesap edilemeyen/edilmesi zor olan davranışların mevcutluğu,
  • insana sağ gösterip ve sol vurması,
  • devamlı olarak en lüzumsuz konuları ortaya atarak evde kavga çıkaran kavgacılığı ve ortamı böylelikle habire bilinçli olarak geren ve gergin tutan bir hal. Esasen kişi bu şekilde ortamı kendi delilik potansiyelinden geçmiş kontrol mekanizması ile etrafını kontrol altında tutmaya çalışan bir yapıdır,
  • sürekli kavga içerikli bir afra tafra ve tavır içerisindedir…

Oysaki Anonim

Mağrurlanma ey Padişahım senden büyük Allah var!

Ne var ki, o esasen ‘bu dünyanın kontrolü benim elimde onu ben yönetiyorum!’ tavırları içerisinde bulunan delilerin temelinde ne kadar ama ne kadar da korkak bir yapıya sahip olmuş oldukları!!: Öyle ya onlar tersi düz düzü de ters gösterirler ya.. İşte al sana bir Paranoid (paranoyak) Şizofreni ruh hali. Çünkü onlarda ola ki, çocuklukta yaşamış oldukları dev bir korku yüzünden şizofreniye bir kilitlenmişlik ola…

Bir diğer rast gelmiş olduğum semptom ise, eğer ki kişinin şizofrenisinin yanısıra bir de depresyonu mevcutsa, onda intihar etme veya kendisinin yerine başkasının ‘intihar’ etmesini sağlama diye bir dürtüsü de mevcut olmuş olması. Örneğin bir kişi bir evi veya başka bir nesneyi hakiki anlamda ateşe vererek onu yangın çıkararak yakıyorsa, o evdeki yaşayanları da ölüme sürüklemiş oluyor.

Yoksa şizofren yapı bir münafık mıdır?

03.02.2022

Elmas