Narsizmin bir diğer çarpıcı fonksiyonel mekanizması da şudur ki o narsist grubun yöneticisi her kimse ve o kuruluşu her kim kurmuşsa o şahıs da karar verir o gruba dahil olup olamayacak kişileri. O grubu kurmayı başarmış olan kişi ise hastalık ve eşkiyalık konusunda diğer grup mensuplarına göre daha da yoğunsal ruhunda hastalık taşıyan kişidir. Yani psikopatlık konusunda iyice azmış olan ve önde giden kişiler genelde bu tür grupları kurarlar kendilerine. Bu iş tamamen çıkar ilişkileri üzeri ve de kişilerin içteki o zehirlerini dışarıya doğru – tertemiz olan milletin – üzerine daha rahatça akıtabilmek için biraraya gelmiş olan suni bir birlikteliktir. Onlar gruplaşınca kendilerini ”beraber biz daha da bir kuvvetliyiz” zannına düşerler.
Esasen bu grup dinamiğinin altında yatan bir diğer mesele de şu ki, böyle bir grup kurulduğunda bu grup sayesinde – herkese karşı verilmeye çalışılan gizli ihtarda şudur – ”biz kocaman bir grubuz ve dilersekte sizi ezer geçeriz ha!!” deme çabasıdır. Narsist yapı zaten çokça paranoyak korkaktır ve bu grubuda ardına alarak ancak kendi dev zayıflığını ve de kendine güvensizliğini kapatma derdindedir.
Bu gruptan beklenen bir gerekçe ise grup içerisinde her kime hangi yapması gereken iş verildiyse o kişinin de o işi halledene dek ardını bırakmamasıdır. Grup yöneticisi kafasına göre kendi iç planlarını gerçekleştirebilmesi için de işleri yardımcılarına dağıtır.
Bu grup içerisinde de alçak makama ya da yüksek makama sahip olanlar vardır, bunlar da kendi aralarında birbirlerine emirler verir veya emir alırlar. Esasen bu beraberleşmenin mensupları arasında da açıktan ve kapalı da olarak çok yoğun çeşit kavga ritüelleri, rekabet, fitne, nifak, dev öfke, hırs, intikam, doymamazlık, mal yarışı, kibir, fitilleme, bozgunculuk, hırsızlık, kontrol, sapıklıkta yarışmak had safhadadır, zira hepsinin derdi grup yöneticisinin ya gözüne girerek yukarıya doğru terfi etmek ya da onun koltuğuna oturma derdi gizlidir. Narsist yapı ailesinden ve dolayısıyla da sülalesinden asla onaylanmamış olduğu için hep aklına koyduğu birilerinin gözüne girme hatta birilerinin onayını/aferinini alma aç gözlülüğü içindedir.
Ona hangi iyiliği yaparsan yap o buna içten içe çok bozulduğu için – senin bunu yapma kudretin olduğu için – sana hep bozuk çalıp ve her daim seni tuzağına düşürmeye çalışacaktır, zira o zevk alır birinin karanlıkta boğulmasından/çırpınmasından ve zanneder ki o kişi boğulursa kendisi yıldızlara doğru tırmanma gücünü elde etmiş olur. Narsist tam bir illüzyon içerisindedir o karayı ak akı da kara görür, onun beyin kimyasında ise iltihaplanma olayı süreklilik kazanmıştır. O tam bir nankördür ve çok aşağılıktır, terbiyesiz ve tamamen edepsizdir ve o herkese ve herşeye düşmandır sebebi olsun olmasın.
Onun lafı ile asla ve kata hareket edilmez. Zaten de onun beynindeki akan kan çeşidindeki bilgileri anlayabilmemiz için, ta ana okullardan başlayarak, onun içindeki taşıdığı semptom yığıntısını bir bir incelenmesi ayrıca da bunu bir ders türü olarak mutlaka eğitiminin verilmesi gereklidir. Nasıl ki yiyeceklerimizdeki vitamini o bu şu potansiyellerini ince ince işlemişiz ve ders almışız aynı şekilde de psikolojik eğitim muhakkak eğitilmelidir. Düşman açıktan düşmanlık yapar sana ve sen onun düşman olduğunu bilirsin ama bu psikopat tayfası – çok çok üstün yalan konuşma potansiyeline sahiptir – onu anlamak ancak ve ancak yalancılığının dersini alırsan mümkün olabilir. O karanlıklarda bir gölge halinde hareket eder ve sana ne zaman hangi vuruşu vuracağını en sonuna kadar gizler ve sonunda seni vurur düşürür, kendi gücünü kendi gözünde ispat etmek için. Onun düşmanlığını ise anlamak çok çok güçtür. Ve emin ol ki seni kurban olarak seçmiş olanlar ise senin en yakınlarındaki hatta güvendiğin kişilerdir.
Ben psikopatlığı dünya genelinde incelemelerim esnasında bir vakitler şu bilgiye de denk gelmiştim, bir ülkenin bir yazarının onunla ilgili şunları yazmış olduğunu ”psikopat öyle bir yalan öyle bir yalan konuşur ki onları yalan tespit makinesini dahi yakalayamaz!”
Kötüler kendilerine tahammül edildikçe daha çok azarlar. Tolstoy
Kötülük namına nerede hangi izlenimlere denk gelmişsek onları mutlaka ve mutlaka inceleyip, eleyip, kategorize edip ve deşifre etmeliyiz, bunları bir de dünyaya duyurmalıyız. Cesur olmayı öğrenmeliyiz ileri adımlar atmayı da. İleriye doğru ilerlerken ayağımıza takılan taşları da kaldırıp bir kenara dizmeyi de başarmalıyız. Sezgilerimizin bize fısıldadığı o kutsalların da ardından koşa koşa gitmeyi de içselleştirmeliyiz. Ruhumuzu iyi dinlemeliyiz ki neye ihtiyacı olup neye olmadığını kestirebilelim ve o eksikliğin aslını benimsemesini kendimize vazife edinebilelim ki onun yerine yedekler oturtmaktan vazgeçelim diye. Zira yedek asla ruhu tatmin etmez sadece ediyormuş görüntüsünü verir.
Şeytanın DNA’sını kırmak istiyorsam önce onun bana kurduğu tuzakları fark etmem gerekiyor. Sadece sıra dışı para kazanmak için eğitimler almayı bırakmalıyız artık zaten bu da şeytanın bir başka tuzağıdır. Şeytanı ürkütmenin umman bir yolu mevcut zaten, içimizdeki Tanrı’nın bize bahşetmiş olduğu nefhasına kulak vermek ve yalanların ve kötülüğün her türlüsünün üzerindeki perdeyi kaldırma cesaretini – hemde her şeye rağmen – göstermek.
10.08.2022